Davranışçı Tedaviler ve Öğrenme İlkeleri
Klasik Koşullanma
Klasik ya da tepkisel koşullanma başlangıçta hayvan deneyleriyle ortaya konmuş bir öğrenme türüdür. Temel kavramları “tepki, koşulsuz uyarıcı, koşullu uyarıcı, nötr uyarıcı, sönme” şeklinde özetlenebilir. “Tepki” organizmanın genetik olarak sahip olduğu davranışlar şeklinde tanımlanabilir. Örneğin, gözbebeğinin ışığın şiddetine göre büyüyüp küçülmesi bir tepkidir. Her tepkinin uygun bir uyarıcısı vardır. Belirli tepkiler yalnızca belirli uyarıcılar tarafından uyandırılır.
Örneğin, gözbebeği tepkisi yalnızca ışık uyarıcısı tarafından uyandırılır. Klasik koşullanma kavramlarına göre, uygun uyarıcı “koşulsuz uyarıcı” olarak adlandırılır. Gözbebeği tepkisi için ışık, koşulsuz uyarıcıdır. Günlük ortamda yer alan her çeşit uyarıcı başlangıçta “nötr uyarıcı” olarak adlandırılabilir. Koşulsuz uyarıcı ile nötr uyarıcı organizmaya aynı anda tekrar tekrar verilirse organizma koşulsuz uyarıcıya verdiği tepkiyi giderek nötr uyarıcıya da vermeye başlar. Zamanla koşulsuz uyarıcı verilmeksizin yalnızca nötr uyarıcının verildiği durumlarda da aynı tepki ortaya çıkar. Bu durumda nötr uyarıcı, koşullu uyarıcı ve koşullu uyarıcıya verilen tepki, “koşullu tepki” olarak adlandırılır. Doğal olarak koşulsuz bir uyarıcıya verilen tepkinin giderek koşullu uyarıcıya da verilmesi şeklinde ortaya çıkan öğrenme süreci de “klasik ya da tepkisel koşullanma” olarak adlandırılır.
Klasik koşullanmadaki diğer önemli bir kavram sönmedir. Koşulsuz uyarıcı ile birlikte koşullu uyarıcı zaman zaman birlikte verilmezse, giderek koşullu tepki ortadan kalkar. Bu durum “sönme” olarak adlandırılır.
Tepkisel koşullanma şu örnekle daha iyi anlaşılacaktır: Limon görünce birçok insanın ağzı sulanır. Oysa tek başına limonun görüntüsü ağzımızın sulanmasına yol açacak bir uyarıcı değildir. Yalnızca ağızdaki limon (koşulsuz uyarıcı) doğal olarak salya tepkisinin artmasına (koşulsuz tepki), yani ağzımızın sulanmasına yol açabilir. Ancak günlük hayatta tecrübelerimiz sonucunda sadece limonu görünce bile ağzımız sulanır. Diğer bir deyişle, organizma, doğal olarak o tepkiye yol açmayacak bir uyarıcıya (limonun görüntüsü) tepki vermeyi (ağzın sulanması) öğrenir, yani koşullanır. Başlangıçta nötr bir uyarıcı olan limonun görüntüsü, giderek koşullu uyarıcı haline gelir ve sadece limonun görüntüsüne verdiğimiz tepki, koşullu tepki olarak adlandırılır.
Operant Koşullanma
Tepkiler dışında kalan diğer davranışlarla ilgilidir. Temel kavramlar “davranış, sonuç, olumlu pekiştirme, olumsuz pekiştirme” şeklinde özetlenebilir. Operant koşullanma ilkelerine göre, her davranışı mutlaka bir “sonuç” (uyarıcı ya da uyarıcılar grubu) izler. Davranışın ileride tekrar ortaya çıkıp çıkmayacağını ya da ne sıklıkta ortaya çıkacağını bu sonuç belirler. Davranışı izleyen sonuçlar özetle üç şekilde olabilir:
- Belirli bir davranış sonucunda organizmanın hoşuna giden ve istenen bir sonuç ortaya çıkabilir. Bu durumda davranışın ileride tekrarlanması olasılığı artar. Bir davranış sonucunda ortaya istenen bir uyarıcı çıkması ve bunun sonucunda davranışın ileride tekrarlanması olasılığının artması “olumlu pekiştirme” olarak adlandırılır.
- Belirli bir davranış sonucunda organizma için hoş olmayan ve istenmeyen bir uyarıcı ortadan kalkar. Bu durumda bu davranışın ileride tekrarlanması olasılığı artar. Bir davranış sonucunda istenmeyen bir uyarıcının ortadan kalkması ve bunun sonucunda davranışın ileride tekrarlanması olasılığının artması “olumsuz pekiştirme” olarak adlandırılır.
- Belirli bir davranış sonucunda organizma için hoş olmayan ve istenmeyen bir sonuç ortaya çıkar. Bu durumda bu davranışın ileride tekrarlanması olasılığı azalır.
Yukarıda sıralanan üç ilke şu örneklerle daha iyi anlaşılacaktır: Örneğin, bir piyango bileti aldınız (davranış) ve biletinize ikramiye çıktı (sonuç). Bu durumda ileride piyango bileti alma olasılığınız artacaktır. Diyelim ki başınız ağrıyor (istenmeyen uyarıcı), bir ilaç aldınız (davranış) ve bunun sonucunda baş ağrınız geçti. Diğer bir deyişle bir davranışınız sonucunda sizin için hoş olmayan bir durum ortadan kalktı. Bu durumda başınız ağrıdığında ilaç alma olasılığınız artacaktır.
Üçüncü duruma da şöyle bir örnek verilebilir: Lunaparka gittiniz ve dönme dolaba bindiniz (davranış), başınız döndü, mideniz bulandı. Bu durumda ileride dönme dolaba binme olasılığınız azalacaktır.
Sosyal Öğrenme
Davranışlarımızı belirleyen üçüncü bir öğrenme türü “sosyal öğrenme”dir. Günlük hayatta çevremizdeki kişilerde gördüğümüz bazı davranışları öğreniriz. Onları model alarak aynı davranışları tekrarlayabilir, kendi davranış dağarcığımıza katabiliriz. Hatta bazen diğer kişilerin duyuş ve düşünüş biçimlerini de öğrenip benimseyebiliriz.
Davranışçı tedavicilere göre, tüm davranışlar ve davranışçı tedavilerin asıl ilgi alanını oluşturan “sorun davranışlar” temelde bu ilkeler yoluyla kazanılır. Dolayısıyla bu ilkeler ışığında sorun olarak görülen davranışlar değiştirilebilir.
Yukarıda sıralanan öğrenme ilkeleri dikkatle gözden geçirildiğinde, düşüncelerden söz edilmediği görülecektir. Oysa insan düşünen bir varlıktır. Düşüncelerin davranışları, hatta duyguları etkilediği yadsınamaz bir gerçektir. Örneğin, belirli durumlardan ya da objelerden korku duymamız için mutlaka geçmişte koşullanmalara yol açacak bir tecrübemizin olması gerekmez. Yalnızca ürettiğimiz düşünceler yoluyla bile belirli durum ya da objeler karşısında korku duyabiliriz. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi bu düşünce biçimleri de öğrenme yoluyla kazanılmış olabilir. Bu gerçeğin ışığında, davranış tedavicileri uzun zamandan beri düşünce süreçlerini de (kognitif süreçler) incelemekte ve tedavilerinde geniş ölçüde yer vermektedirler. Bu durumda davranışçı tedaviler çoğu zaman “kognitif-davranışçı tedaviler” olarak anılmaktadır.
Kaynak: Psikoterapiler, Prof.Dr. Cengiz GÜLEÇ
Psikoterapiler
“Bu kitapta amacım ruh sağlığı alanında çalışanlara psikoterapi yaklaşımlarını kuşbakışı bir biçimde tanıtmaktır. Uygulama ve kuram açısından sağlam ve tutarlı bir çatıya sahip olan psikanaliz kitapta ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Psikanalizden kök alarak bağımsız bir yaklaşım olarak gelişen Geştalt terapi, transaksiyonel terapi, varoluşçu terapi, grup terapileri, aile ve evlilik terapileri, cinsel işlev bozukluklarında psikoterapi, meditasyon ve psikoterapi ilişkisi hakkında tanıtıcı bilgilerin yanı sıra, kültür, kişilik ve psikoterapiler konusunda eleştirel değerlendirmelerime de yer verdim.”
Prof. Dr. Cengiz GÜLEÇ