Depresyona Kognitif Yaklaşımlar
Depresyonun oluşumu ve tedavisi konusunda günümüzde en çok kabul gören iki çağdaş kognitif yaklaşımdan kısaca söz edeceğiz.
Seligman’ın Öğrenilmiş Çaresizlik Modeli
Seligman ve arkadaşlarının formüle ettikleri bu model, sosyal, klinik ve öğrenme psikolojisi alanlarındaki kuramsal gelişme ve araştırmalardan etkilenmiştir. Seligman’ın depresyona ilişkin görüşleri, köpeklerle yapılan bir dizi laboratuvar deneyinin sonuçlarına dayanmaktadır. Öğrenilen çaresizliğin, depresif kişilerin gösterdikleri bazı davranışlara benzediğini, insanlarla deney yapmaya başladıktan sonra fark etmişlerdir.
“Öğrenilmiş çaresizlik” kavramına ışık tutan deneysel ortam iki aşamadan oluşmuştur. Birinci aşamada, deney hayvanı sürekli olarak elektrik şoku gibi acı veren ya da nahoş bir uyarıcıya maruz bırakılmış, aynı zamanda da bu uyarıdan kaçıp kurtulabileceği herhangi bir eylemde bulunması engellenmiştir. İkinci aşamada ise hayvan, acı veren itici uyarıcıdan kurtulma davranışını yapabileceği uygun bir ortam ya da koşula sokulmuştur. Normal olarak birinci aşamada, acı veren ya da nahoş uyarıcıdan kaçıp kurtulma olanağının sağlandığı ortamdan kaçma davranışını yaparak kurtulması beklenmektedir. Seligman ve arkadaşlarının bu tür deneysel çalışmalarında, birinci aşamaya tabi tutulan hayvanların ikinci aşamada beklenen biçimde davranarak acı verici uyarıcılardan kaçmayı ve kurtulmayı denemedikleri gözlenmiştir.
Çaresizliğin öğrenilmesi, yukarıda tanımlanan koşullara benzeyen durumlarda, organizmanın kaçma davranışını göstermemesi, uyarıcı ve davranışlarının sonuçlarını kontrol edebileceğini fark etmemesine, ikisi arasında bir bağlantının olabileceğini algılamamasına bağlanmaktadır. Hayvan deneylerinde gözlenen organizmanın nahoş uyarıcı karşısında kendini bırakması ve koşulları kontrol edememe gibi tepkileri, daha sonra insanlarla yapılan deneylerde depresif davranışlar olarak yorumlanmıştır.
Hayvan ve insan araştırmaları sonucunda elde edilen bulgular, öğrenilmiş çaresizlik modelinin geliştirilmesine yol açmıştır. Söz konusu modelde adı geçen çaresizlik kısaca şöyle özetlenebilir: Depresyon, çaresizlik inanç ve düşüncelerinin bir sonucudur. Buna göre, modelin dayandığı temel görüş, depresif kişilerin olaylar karşısında takındıkları tavırlarda sorumluluk almayarak, sonucu kontrol eden davranışları yapmamaları ve ortaya çıkan sonucu kendi kontrollerinin dışında birtakım nedenlere dayandırmaları biçiminde özetlenebilir.
Depresyonda Kognitif Bozukluklar Modeli
Beck tarafından tanımlanan bu modele göre, depresyon ve anksiyete gibi duygulanım (mizaç, mood) bozukluklarının belirleyici başlıca nedeni kognisyonlardır. Kognisyon, kişinin içrel duygu, dürtü ve düşünceleri ile birlikte dış dünyayı tanıması, bilmesi işlevidir. Beynin en önemli bütünleyici ve adaptif işlevlerinden olan kognisyonlar, bu görüşe göre duygusal yaşantılarımızın da belirleyicileridir.
Beck’in depresyon modelini oluşturan “kognitif üçlü” formülasyonunda başlıca üç kognitif eleman vardır:
- Kişinin kendine ilişkin olumsuz görüşleri.
- Kişinin çevresi ve genel olarak yaşamına ilişkin olumsuz görüşleri.
- Kişinin geleceğine ilişkin olumsuz görüşleri.
Bu kognitif elemanların harekete geçmesi, genellikle kişi stresli durumlarla karşılaştığında gözlenebilmektedir. Kişinin tepkide bulunduğu dış uyarıcı ile gösterilen tepkinin niteliği ve içeriği arasında belirli bir ilişki vardır. Bu ilişki, doğrusal bir ilişki değildir. Başka bir deyişle, kişinin algıladığı ve değerlendirdiği içerik, aslında durumun ya da uyarıcı bütününün gerçekten ima ettiği içerik değildir ve kişi uygun ve beklenebilecek tepkiyi göstermez. Kişinin gösterdiği tepki, algıladığı duruma ilişkin çarpık düşünce ve yorumlarını yansıtır.
Kişi olumsuz, çarpıtılmış kognitif kalıplara bağımlı olduğundan uygun tepkiyi gösteremez. Bu tür düşünce tarzları, giderek otomatik, ısrarlı ve tektip (streotipik) bir görünüm alabilir. Örneğin, yolda yürürken bir tanıdığın selâm vermemesinin kişide, kendine yönelen olumsuz düşünce alışkanlıklarından ötürü, kendini sevimsiz, değersiz bir insan olarak görme inancını ya da kanısını harekete geçirdiği gözlenebilir. Kişinin çevresinde ya da içinde bulunduğu herhangi bir an ve ortamdaki uyarıcılar belirgin olmasalar da depresif çağrışımlar ortaya çıkabilirler. Bunlar, yukarıda anılan olumsuz düşünce ya da kognitif elemanları içerirler.
Beck’e göre, depresyonda sık görülen kognitif çarpıtmalarla ilgili belli başlı temalar şunlardır:
- Kendine saygının azalması
- Kayıp duygusu
- Yoksunluk (mahrum olma) düşünceleri
- Kendini eleştirme
- Kendini yerme ve suçlama
- Kendini uyarma ve kendine hükmetme
- İntihar düşünceleri.
Kendine saygının azalması, özellikle kişinin kendisi için önemi ve anlamı olan durumlarda, gerçekçi olmayan biçim ve ölçülerde kendisini aşağılamasıdır. Örneğin, gerçekten güzel olan bir kadının depresif durumda iken artık kendisini çirkin görmesi gibi. Kendine saygının azalmasına ilişkin kognisyonlar, daha çok insanlar arası etkileşim ve iletişim ortamlarında kişinin kendisini benzer sosyal ve meslek düzeyindeki başkalarıyla karşılaştırması durumlarında gözlenmektedir.
Yoksunluk teması, kişinin yalnızlığına, istenmediğine ve sevilmediğine ilişkin düşüncelerini yansıtır. Örneğin, kişi kendinde olması gerektiğine inandığı ama olmadığını düşündüğü birtakım yeteneklerin eksikliklerinden dolayı kendini mutsuz ve umutsuz hissedebilir.
Sözü edilen kognitif çarpıtmalar normal bireylerde de gözlenebilir, ancak herhangi bir kaybı, baskılanmayı ve stresli bir durumu normal bireylere oranla beklenebilecek olandan daha abartılmış ve olumsuz bir biçimde algılama, depresiflerde bu tür kognisyonların ayırt ettirici özelliğidir. Buna ilişkin Beck’in ayrıntılı çalışmasında, depresiflerin kaybetmeye gösterdikleri kognitif tepkilerinde aşırılık ve çeşitli mantık hataları biçiminde birtakım çarpıtmalar gözlenmiştir. Kişinin kendinde fark ettiği eksiklikler aslında kendi yanlış değerlendirmelerinden kaynaklanmakta ve gerçekle bir ilgisi çoğunlukla olmamaktadır. Kişinin ailesindeki bir ölüm olayından kendisini sorumlu tutup suçlanması buna bir örnek olabilir.
Beck’e göre, depresyon ilerledikçe kognitif çarpıtmaların çoğaldığı, dış uyaranları olduklarından ve ima ettiklerinden daha farklı algılayarak kendine yönelen olumsuz atıf ve değerlendirmeler çerçevesinde düşünmenin ve buna uygun biçimde davranmanın sıklaştığı gözlenmektedir. Bu kognitif şemalar ve temalar ne kadar aktif olurlarsa, kişinin karşılaşabileceği uyaran durum ve koşullar tarafından bunların uyandırılma sıklıkları da o kadar artacaktır.
Özetle söylemek gerekirse, Beck’in önerdiği kognitif çarpıtma ve şemaların müdahale ve etkisiyle kişinin, belirli uyaran durumlara, bu durumların bağlamına uygun olmayan nitelikte tepki ve davranışlar göstermesi beklenmektedir. Bu noktada Beck’in formüle ettiği “kognitif kalıplar” (şemalar, bir bakıma otomatik düşünme kalıpları da denebilir) şunlardır:
Aşırı Genelleme
Kişinin tek bir nedene ya da olaya dayanarak kendi yetersizliği ve değeri konusunda bir kanıya varması, bu kanıyı birçok başka duruma genelleme eğilimi göstermesidir. Örneğin, bir öğrencinin tek bir dersin sınavında uğradığı başarısızlığı, tüm akademik başarısına ne kadar aptal, tembel ve başarısız bir öğrenci olduğu biçimindeki düşüncelerle genellemesi gibi.
Seçici Soyutlama
Kişinin bir bütünün içinde yalnızca önemsiz sayılabilecek bir ayrıntıya dikkat ederek yaşantıyı ya da olayı bu ölçüte göre değerlendirmesidir. Örneğin, bir işçinin çalışmakta olduğu fabrikanın düşen üretiminden tek başına kendini sorumlu bulup suçlaması, aynı iş yerinde çalışıp üretime katkıda bulunan başkalarını ya da koşulları dikkate almaması gibi.
Keyfi Çıkarım
Herhangi bir durum, olay ve yaşantıda belirli bir ipucu, somut bir kanıt olmaksızın kişinin, belli ve kesin bir kanıya varmasıdır. Örneğin, piknik yapmayı plânladığı hafta sonunda yağmur yağdığını gören kişinin kendini şanssız ve kısmetsiz olarak değerlendirmesi ve buna yürekten inanması gibi.
Abartma ve Küçümseme
Kişinin küçük bir başarısızlığı büyüterek travmatik boyutlarda algılamasıdır. Başka bir biçimi de olumlu bir durumu, yine de olumsuz olarak değerlendirmesi ve küçümsemesidir. Örneğin, bir trafik kazası sonucu hafif bir yaralanma olayını abartma ya da üst üste başarı elde eden kişinin kendini yine de başarısız ve yetersiz bulması gibi.
Kognitif Şemaların Özellikleri
Beck’e göre kognitif şemaların özellikleri şunlardır:
- Herhangi bir akıl yürütme süreci başlamadan otomatik olarak ortaya çıkarlar.
- İstemdışı niteliklidirler (gayri iradidirler). Depresif kişilerin çoğu, istemedikleri, kaçınmaya çalıştıkları halde âdeta kurulmuş bir makine gibi belirli kalıplaşmış düşünce ve duygu tepkileri gösterirler.
- Çarpık ya da bozuk inanç ve düşünceler depresif kişiye mantıklı ve makul şeyler olarak görünür.
- Sürekli, kalıcı ve ısrarlı niteliklidirler. İlgili olsun ya da olmasını birçok durum ve ortamda aynı tür kognitif yanlış ve çarpıtmalar ortaya çıkabilmektedir.
Beck’in depresyon modeli şu temel varsayıma dayanmaktadır: Depresyonun temelinde “olumsuz kognitif kurgu” (negative cognitive set) vardır. Depresyon, belirli kognitif alışkanlıklardan ya da çarpık kognitif şemaların kişinin düşünce sürecine olan müdahale ve etkilerinden kaynaklanmaktadır.
Şemaların birden çok teması (konusu) da olabilir. Ancak tüm temaların ana düşüncesi, Beck’in “kognitif üçlü” adını verdiği, kişinin kendi özbenliğine, yaşamına ve geleceğine ilişkin olumsuz bakış açılarından kaynaklanmaktadır. Depresif duygulanımlar (affect), depresif kognisyonları izlerler ve kognisyonlara ikincil durumdadırlar. Önemli olan, depresyonun çeşitli yaşam olaylarına ve uyarıcılara bağlı olarak ortaya çıkması sırasında bu olayları doğru değerlendirmelerini çarpıtan kognitif şemaların bu aşamada müdahale ediyor olmasıdır. Kişiler işte bu müdahalenin sonucunda tepkiler gösterirler ve çoğunlukla da bu tepkiler kendilerini suçlayan, aşağılayan ve umutsuzluk içeren tutum ve davranışlardır.
Kaynak: Psikoterapiler, Prof.Dr. Cengiz GÜLEÇ
Psikoterapiler
“Bu kitapta amacım ruh sağlığı alanında çalışanlara psikoterapi yaklaşımlarını kuşbakışı bir biçimde tanıtmaktır. Uygulama ve kuram açısından sağlam ve tutarlı bir çatıya sahip olan psikanaliz kitapta ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Psikanalizden kök alarak bağımsız bir yaklaşım olarak gelişen Geştalt terapi, transaksiyonel terapi, varoluşçu terapi, grup terapileri, aile ve evlilik terapileri, cinsel işlev bozukluklarında psikoterapi, meditasyon ve psikoterapi ilişkisi hakkında tanıtıcı bilgilerin yanı sıra, kültür, kişilik ve psikoterapiler konusunda eleştirel değerlendirmelerime de yer verdim.”
Prof. Dr. Cengiz GÜLEÇ