Bilişsel Davranışçı Cinsel Terapi
Cinsel terapi cinsel sorunları sözel etkileşim yoluyla çözme ve cinsel davranışları değiştirme tekniğine verilen genel addır. Bilişsel davranışçı cinsel terapide öncelikle kişinin güncel cinsel sorunlarına odaklanır, süre olarak daha sınırlı ve daha çok sorun çözme ve özel birtakım beceriler öğretme hedeflidir. Bu beceriler çarpık düşünceleri saptamak, inançlarını değiştirmek, çevreyle yeni ilişkiler kurmak ve davranış değişikliğidir. Çünkü cinsel işlev bozuklukları spesifik olaylara anlam vermek ve yorum yapmak için yaratılan düşüncelerden ve hatalı cinsel davranışlardan oluşur. Duygularımız ve cinsel davranışlarımız, cinsel olayları algılama biçimimizden oluşur. Başka bir ifadeyle insanlar olaylardan değil, olaylara bakış açılarından ve onlara yaptıkları yorumlardan etkilenirler. Düşüncelerin altında da çocukluğumuzdan beri kendimize kazandırdığımız bazı kök inançlar ve tepkiler yatmaktadır. Bu düşünceler danışan tarafından keşfedilebilir, sorgulanabilir ve kendine göre en uygun şekilde, işlevsel olarak değiştirilebilir.
Bilişsel davranışçı cinsel terapi, yaşam boyunca ortaya çıkan psikolojik ve sosyal özellikler, genetik ve bedensel faktörler nedeniyle insanların cinsel sıkıntılara farklı tepkiler verdiklerini ve farklı duyarlılıkları olduğunu varsayar. Bu çerçevede stres veya yoğun sıkıntı verici deneyimler, bir cinsel sıkıntının ilk tetikleyicisi olabilir. Öte yandan, güvenilir ve istikrarlı ilişkiler, kendini ve başkalarını doğru algılama yeteneği ya da hayata ve sorumluluklarına yüklenen anlam gibi insanı cinsel sıkıntılardan koruyabilen faktörler de vardır. Cinsel sorunlara çevrenin tepkisi, kişinin sorunlarla başa çıkma konusundaki tutum ve davranışları psikolojik sıkıntıların dinamiklerini ve gidişatını etkiler. Bilişsel davranışçı terapide cinsel terapist, önce danışanla beraber cinsel rahatsızlığın nedenini ve neden kendiliğinden düzelmediğini açığa çıkardıktan sonra, somut cinsel terapi hedefleri üzerine anlaşmaya varıp cinsel sorunun nedenleri ve ortaya çıkmasına etki eden koşullardan yola çıkarak cinsel tedavi planını hazırlar.
Cinsel terapist, danışanı başkalarını algılama biçimini veya bazı durumlarda sergilediği cinsel davranışlarını daha iyi inceleyip bunların onu durumunu nasıl etkilediğini sorgulamaya teşvik eder. Örneğin, olumsuz düşünceleri ve o düşüncelerin duygu ve davranışları üzerindeki etkisini algılamasını sağlayıp, cinsel yaşamında faydalı düşünceleri ve farklı davranış şekillerini denemesine yardımcı olur. Bu yöntemde, danışan, kendisine korku veren düşüncelerini, kendisini nasıl algıladığını ve cinsel ilişkilerini nasıl şekillendirdiğini cinsel terapistle beraber analiz eder. Cinsel terapist, danışanın hayatı boyunca edinmiş olduğu cinsel davranış kalıplarını daha iyi anlayıp onları sıkıntılarını hafifletecek şekilde değiştirmesine destek olur. Bilişsel davranışçı cinsel terapide cinsel terapistle danışan karşı karşıya oturur. Cinsel terapi seanslarının sayısını ve sıklığını sorunun türüne göre cinsel terapist, danışanla birlikte belirler. Cinsel tedavi genellikle altı ay ile bir yıl arasında ama gerekirse daha uzun da sürebilir.
Bilişsel cinsel terapi bütün terapilerin özünü oluşturur. reudyen anlamda danışanın fantezilerini keşfetmesi, bilinçdışı larak tekrar ettiği temalarını düşünmesi ve hayatına belli bir uygudan arınarak bakması istenir. Buradaki güçlü duygu çoğu aman anksiyetedir. Çok güçlü bir duygu olan anksiyete tıpkı ele ulaşan çamur gibidir ve amaç bir an önce o çamurdan urtulmaktır. Çünkü o elinizde olduğu sürece dokunduğunuz her yere bulaşır, başka bir şey yapamazsınız ve bu yüzden de ondan başka bir şey düşünemez olursunuz. Psikopatolojisi olan kişi elini çamura bulaştırmıştır ve tek derdi ondan kurtulmaktır. Ancak ondan kurtulmaya çalıştıkça her cinsel davranışı, her seçimi, her çabası psikopatolojisinin içinde boğulmasına yol açar ve gerçekleri göremez hale gelir. Gerçeklik terapisi ve bilişsel terapi bu kişiye durumuna dışarıdan ve farklı bir bakış açısıyla bakarak gerçekleri görme ve gerçekleri gördükçe de değiştirebilme olanağı verir. Örneğin, kişi eğitimli biri, doktor, mühendis, avukat olsa da hayatındaki basit bir gerçeği göremeyebilir, çünkü anksiyetesi düşünmesini ve gerçeği görmesini engeller.
Bilişsel cinsel terapinin hedefi, bunaltı, endişe, kaygı ile aynı anlama gelen ve cinsel işev bozukluklarına yol açan anksiyeteyi azaltmaktır. Bilişsel cinsel terapinin kurucuları olarak kabul edilen Aaron T. Beck ve Albert Ellis’e göre düşünceler duygularla yakından ilişkilidir ve birbirlerini etkilerler. Duygunun öncülü düşüncedir, yani kişi önce düşünür sonra duyguyu deneyimler. Ancak çoğu zaman duygu ve düşünce iç içe girer ve birbirinden ayırt edilemez.
İnsanı diğer canlılardan ayıran ve farklı kılan “düşünce”dir. İnsanın yaşamında her şey düşünceyle başlar ve düşünce sonsuzdur. Düşünce tıpkı “doğurgan bir ana” gibidir, “duyguları doğurur”. Bir düşünceden çok sayıda duygu doğabilir. Doğan duygular gelişerek önce bedensel hislere yani duyumlara (kasılma, bulantı, baş ağrısı gibi bedensel tepkilere), sonra da bir sonuç olarak davranışlara dönüşür. “Davranışlar” ise insanın eylemleri, söylemleri ve seçimlerinden oluşur. Düşünce tıpkı bir tohuma benzer, ne ekilirse o biçilir, yani bir gül tohumundan çalı büyümeyeceği ya da tam tersine bir çalı tohumundan gül açmayacağı gibi, olumsuz düşüncelerden olumlu duygular ve davranışlar doğmaz; olumlu düşüncelerden de mutlaka olumlu duygular ve davranışlar ortaya çıkarır. Hangi düşünce tohumunu ekeceğiniz sizin elinizdedir. Düşüncelerini yönetebilen insan, duygularını ve cinsel davranışlarını değiştirebilme gücüne de sahip olur.
Anksiyete de bir duygudur, sürekli olduğunda da bir duygudurumdur. Anksiyetenin giderilmesi için ihtiyaç duyulan şey ortamın güvenli hale getirilmesi ve daha sonra o ortamda güvenli ilişkiler kurulmasıdır. Bu anlamda cinsel terapi odası anksiyeteli kişi için güvenli bir ortamdır. Cinsel terapistle kurulan ilişki de güvenilir bir ilişkidir. Cinsel terapistin sakinliği, huzurlu duruşu, rahatlığı danışanın anksiyetesini azaltmaya ve cinsel işlev bozukluğunu yenmeye yardımcı olan faktörlerdir.
Düşünce bilinçli olabildiği gibi, hiç sorgulanmadan bilinç öncesinden gelen Ellis’in tabiriyle “iç konuşmalar” olan düşünceler de olabilir. Bilişsel cinsel terapide iç konuşmalar sorgulanır. Bilinç öncesinde temalar, travmalar, iç konuşmalar veya otomatik düşünceler vardır. Kişi bu düşünceleri bilinçle sorgulamadan, yargılamadan, değerlendirmeden geçirmeden mutlak doğru olarak kabul etmeye başladığı andan itibaren kendini cinsel, ruhsal, duygusal ve bedensel sıkıntılara sokmaya başlar. Yani insan kendini düşünceleriyle cinsel sıkıntılara sokan bir canlıdır ve bu onun doğasının bir parçasıdır. Bilişsel cinsel terapi bu düşünceleri elekten geçirerek gerçeğe ulaşmayı zihnimizin ürünü olan düşüncelerimizi bilincimizi kullanarak değerlendirmemizi ve yargılamamızı sağlar. Bilinci danışanlar, “akıl”, “gözlemleyen ego”, “yetişkin parça” gibi çeşitli şekillerde adlandırırlar. Sonuçta bilinç, zihnimizdeki düşünceleri sorgulayıp onları gerçeklik süzgecinden geçiren bir sistemdir. Bilişsel cinsel terapinin esası bilinçle düşünceleri analiz etmektir. Cinsel terapist, danışanın bilincini kullanmasına yardımcı olur. Cinsel terapist aslında danışana cinsel eğitim ve psiko-eğitim veren, onunla birlikte çalışan bir öğretmen gibi bu düşünceleri sorgular. “Bu düşüncelerinizin bir kanıtı var mı? Bu düşünceler neye hizmet ediyor? Bu düşünceler olmasa hayatınız nasıl olurdu? Bu şekilde düşünerek şikâyetçi olduğunuz duyguları kendinizin yarattığınızın farkında mısınız?” gibi sorularla sürekli farkındalık yaratmaya çalışır. Diğer bir ifadeyle danışanın zihnindeki düşünceleri bilinçli bir şekilde analiz etmesine yardımcı olur. Bu sırada cinsel terapistle danışanın bilinci ittifak yaparak danışanın kendi kendini ruhsal sıkıntılara sokan düşüncelerini gözden geçirip değerlendirirler.
Bilişsel davranışçı cinsel terapi, bilinçle zihindeki düşüncelerin sorgulandığı bir yöntem olarak sonuca yönelir yani cinsel davranışları değiştirmeyi hedefler. Örneğin, danışana “Evde oturup cinsel işlev bozukluğunuzun geçmesini beklemeyi seçtiniz ama eşinizle size verdiğim aşk oyunlarınızı oynamayı da seçebilirsiniz. Bu iki davranışın sonuçları aynı mı olur?” şeklinde sorular yönelterek seçimlerini ve cinsel davranışlarını değiştirmesine yönelik farkındalık oluşturur. Bilişsel davranışçı cinsel terapinin tüm şekillerinde cinsel tedavi, bir bilişsel formülasyona, belirli bir rahatsızlığı nitelendiren cinsel davranış değişim stratejilerine ve olumsuz inançları değiştirme tekniklerine dayanır. Danışanda duygusal ve davranışsal değişiklikler oluşturmak için danışanın düşünme ve inanç sisteminde bilişsel değişiklikler yapılmasının çeşitli yolları aranır. Bilişsel cinsel terapi, duygu ve davranışta bilişsel süreçlerin rolüne önem verir. Bir kişinin bir duruma karşı duygusal ve davranışsal tepkisi, büyük bir oranda o olayın anlamını nasıl algıladığına ve yorumladığına bağlıdır. Bilişsel cinsel terapi kişiliğin temel kabuller ve şemalar tarafından biçimlendirildiğini belirtir ve psikolojik bozukluğu da çok sayıda faktörlerin sonucu olarak değerlendirir. Kişilerin ruhsal sıkıntılara karşı bir biyolojik yatkınlıkları vardır, ancak onların öğrenme öykülerine dayalı olarak spesifik stres oluşturuculara verdikleri tepkiler de buna eklenir. Psikopatolojik duygusal reaksiyonlar, normal duygusal reaksiyonlar gibi gelişmelerine rağmen daha abartılı ve ısrarlı bir şekilde ortaya konurlar. Örneğin, depresyonda üzüntü ve ilgi kaybı yoğunlaşmıştır. Psikopatolojinin davranışsal sonuçları bilişsel yapılanmanın içeriğine bağlıdır.
Bilişsel terapinin kökeni, stoacı Yunan filozof Epiktetos’un “Kişileri yaşananlar değil, yaşananlara bakış açıları rahatsız eder” sözüne dayanır. Ona göre mutluluk ve mutsuzluk neyi kontrol edip neyi edemeyeceğimizin anlamına bağlıdır. Kişi yaşamın kontrol edebildiğimiz ve edemediğimiz öğelerden oluştuğunu kabul ettiğinde hem iç huzura hem de mutlu bir yaşama sahip olur. Aslında insanlara çoğu zaman dış nesneler ve diğer insanlar zarar vermezler, zarar verme gücüne sahip olan kişinin kendi inançları ve düşünceleridir. Koşullar bizim algı ve beklentilerimizden bağımsızdır. Hayatın bazı gerçekleri vardır ve bu gerçeklere göre kendini korumayı öğrenip bu gerçekleri kabul ederek onlarla çatışmayı önlemek gerekir. İnsanın gerçeklerle olan savaşı Don Kişot’un yel değirmenleriyle olan savaşı gibidir. Olaylar olması gerektiği gibi olur, kendi kurallarımızı dünyaya dayatmak ve dünyanın bunlara uymasını beklemek sonu hüsrana giden bir yoldur.
Albert Ellis, hümanistik psikoloji yaklaşımının kurucularından Carl Rogers’tan alarak geliştirdiğini belirttiği bilişsel terapi tekniğini “danışanın koşulsuz kabulü” kavramının üzerine kurmuştur. Danışanın koşulsuz kabulü ifadesi söz olarak çok basit gibi görünse de birini bütün varlığıyla, sözleriyle, düşünceleriyle her yönüyle olduğu gibi koşulsuzca kabul edebilmek çok kolay bir şey değildir. Hümanistik terapi temeline dayanan bu anlayışta danışan insan olarak her özelliğiyle kabul edilir. Mantıksız düşünme, irrasyonel düşünme bile insan olmanın bir parçası olarak doğal kabul edilir.
İnsan her şeyi düşünebilir, her şeyi hissedebilir, her şeyi yapabilir çünkü bu onun doğasının yani insan olmasının doğal bir parçasıdır. Geriye dönük olarak bunları sorgulamak, yargılamak ve bir değişim istemek mümkündür. Kontrol, mükemmeliyetçilik ve haklılık üstüne çok yatırım yapan kişi insani doğasını reddetmiş olur. Ellis şu an ve şimdiye odaklanmıştır. Terapi odasında her şey şu an ve şimdi gerçekleşir. Konuşmalar şimdi olur ve danışan terapi odasında, cinsel terapistin yardımıyla konuşma şeklini, dilini değirebilirse, bunu dışarıda da kendi başına yapabilecektir. Cinsel terapide şu an ve şimdi kavramının en önemli özelliği budur. Burada terapistin aktif olup danışana bir şeyleri fark ettirmesi, danışanın konuşmasını düzelttirmesi gerekir. Örneğin, “Seks yapmaktan çok korkuyorum,” ifadesinin yerine “Bir parçanızın seks yapmaktan çok korktuğundan bahsediyorsunuz, doğru mu anlıyorum?” ya da “Ben aptalım,” ifadesinin yerine “O olayda aptalca davrandığınızdan mı bahsediyorsunuz?” dediğinde aradaki farkı vurgulamış olur ve aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu danışanın görmesini sağlar. Benzer şekilde danışanın ortaya attığı bir düşünce için “Bu düşünceye dair ne tür kanıtlarınız var? Bunları birlikte analiz edelim,” dediğinde danışana o düşüncenin aslında gerçekçi bir kanıtının olmadığını fark ettirebilir. Böylece danışanın konuşmasını, söylemini şu anda şimdi değiştirmiş olur.
Albert Ellis danışanın kendisini ya da hayatındaki önemli öteki kişileri suçlamaktan vazgeçmesinin çok kolay olmadığının üzerinde durmuştur. Suçlamak ötekine olan bağımlılığı da kabul etmek anlamına gelir: “Sana bağımlıyım, mutluluğumun ya da mutsuzluğumun sebebi sensin. Beni mutlu eden de mutsuz eden de sensin.” Ama kişi suçlamayı bırakıp sorumluluk almaya başladığında kendi seçimlerinde, düşüncelerinde, davranışlarında ve iç konuşmalarında kendi hayatının sorumluluğunu aldığında kendi düşüncelerini ve duygularını da görmeye başlar.
Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi, Albert Ellis tarafından geliştirilmiş bir psikoterapi yöntemidir. Albert Ellis iç konuşmalar kavramını ortaya atmış ve insanların kendi kendilerine yaptıkları iç konuşmaların onları ruhsal anlamda sıkıntıya soktuğunu ileri sürerek bunu ABC kuramıyla açıklamıştır. ABC kuramına göre duyguları, olaylar, insanlar ve insanların söyledikleri ya da yaptıkları değil, kişinin bunlar hakkındaki düşünceleri ortaya çıkartır. Örneğin, A noktasında kişiyi rahatsız eden bir durum vardır. B noktasında A durumuna dair olan inançlar yer alır. C ise sonucu ifade eder. Eğer kişinin A durumu için akılcı olmayan inançları varsa C noktasında kişi için hoş olmayan kaygı, stres, depresyon gibi durumlar yaşanır. Terapideki amaç B noktasındaki A noktasına dair olan akılcı olmayan inançları, akılcı olan inançlar ile yer değiştirmektir. Terapist bu kişinin B noktasında yer alan akılcı olmayan inancını değiştirmeye ve böylece anksiyeteyi (C) azaltmaya çalışır.
Her duygunun bir nedeni, bir de tetikleyicisi vardır. Duygunun nedeni kişinin olaylar ve insanlar hakkındaki düşünceleridir. Duygunun tetikleyicisi de olaylar ve insanlardır. Dolayısıyla da duygu kişinin kendisine aittir. Bu nedenle terapide danışanın duygusunu sahiplenmesi ve tetikleyici unsurları suçlamayı bırakması önemlidir. Çünkü suçlama başladığında çaresizlik başlar ve danışan seçenekleri göremez ve duygularını yönetemez. Örneğin, öfke güçlü bir duygudur. Olgun bir insan öfkesini ve onun ardındaki düşüncelerini kabullenir ve öfkesini yönetir; öfkelendiğinde ortamı terk eder, dışarı çıkıp hava alır ya da müzik dinler. Duyguların yönetilmesi kişinin cinsel işlev sorunu yaşamasını engeller. Duyguların yönetilmesi de bilinçle mümkündür.
Ellis’e göre olumsuz düşünceler olumsuz duyguları ortaya çıkartır, olumsuz duygular da olumsuz iç konuşmalar yaratır ve bu bir döngü oluşturur. İnsanlar karakterleri hakkında genel iç konuşmalar yaptıklarında kendilerini cinsel anlamda sıkıntıya sokarlar ama belli bir cinsel davranışla ilgili konuştuklarında ise kendilerini iyi ederler. Örneğin, iç konuşmalarında “Ben aptalım, suçluyum,” gibi genel değerlendirmeler kişiyi sıkıntıya sokar ama bir olay karşısında “Bu olayda aptalca davrandım, burada hatalı davrandım” şeklindeki iç konuşmalar sağlıklı ve iyileştirici değerlendirmelerdir. Bilişsel terapinin amaçlarından biri insanların iç konuşmalarını kişilikleri hakkında değil, davranışları hakkında yapabilir hale getirmektir.
Duygu, düşüncenin bir sonucudur, yani düşünce duyguyu doğurur. Ancak düşünce ile duygu arasında mutlaka arada bir tetikleyici vardır ve insan bu tetikleyiciyi duygusunun nedeni olarak görür. Örneğin, kendisini arzulamayan ve ona cinsel anlamda ilgi göstermeyen bir kadının eşine öfkelenip bağırdığını düşünelim. Kadın bu duruma neden olan şeyin eşi ve eşinin onu arzulamaması olduğunu düşünür. Ancak burada eşinin arzu eksikliği “tetikleyici unsur”dur. Aslında kadının öfke duygusunu ortaya çıkaran şey eşi ve arzu eksikliği hakkındaki düşünceleridir. Ancak kadın hem öfkesinin kendisine ait bir duygu olduğunu inkâr eder hem de öfkesinin nedeni olarak kendi düşüncelerini değil, tetikleyici unsurları görür. Bu olgudaki ayrıntılar Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi (ADDT) kuramının özünü oluşturur. Olay, kişi, durum değil, onlar hakkındaki düşüncelerimiz duygularımızı ortaya çıkarır, olay, kişi ve durum yalnızca tetikleyici unsurlardır. Ama insan duygusunu sahiplenmeden tetikleyici unsurları suçlar ve bu iyileşmenin önündeki en büyük engellerden biridir. Kişinin iyileşmesi için tetikleyici unsurlar ile duygusuna neden olan kendi düşüncelerini birbirinden ayırması ve düşüncelerini sorgulamayı öğrenmesi gerekir. “Bu düşüncenin bir kanıtı var mı?”, “Bu düşüncenin anlamı nedir?”, “Bu düşüncenin nedeni nedir?”, “Bu düşünce neye hizmet ediyor?”, “Bu düşünce neyin tekrarı?” sorularına ve bu düşüncenin yarattığı duyguya odaklanarak sorunlara farklı bir bakış açısı geliştirilebilir.
Kaynak: Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı, Psikoterapist Cem KEÇE
Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı
SAĞLIKLI ve MUTLU BİR CİNSEL YAŞAMA YARDIMCI OLAN TEKNİKLER…
Yıllardır psikoterapi, evlilik terapisi ve cinsel terapi yapan Cinsel Terapist CEM KEÇE, cinsel sağlık alanındaki 20 yıllık deneyim ve birikimlerini bu kitapta okuyucularına sunuyor. Erken boşalma, sertleşme sorunları, cinsel isteksizlik, orgazm sorunları ve vajinismus gibi en sık görülen cinsel sorunlardan cinsel sapkınlıklara, güzel sevişme sanatından cinsel isteği arttırmanın yollarına, seks oyunlarından seks oyuncaklarına, kadim seks öğretilerinden yeni cinsel tedavi tekniklerine kadar, cinsellikle ilgili tüm konular ayrıntılı olarak irdeleniyor, çok özel tavsiyeleri ve pratik bilgileri içeriyor. Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı, kaynak kitap olarak bütün kütüphanelerde ve herkesin evinde bulunması gereken bir başyapıt…
Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği – CİSED